29 Eylül 2014 Pazartesi

Sapanca - Maşukiye Alabalık Vadisi Gezisi 1

Bugün bol fotoğraflı bir gezi yazısı yazacağım. Doğa gezilerini, yürüyüşleri çok severim ama çıkıp da öyle her yeri gezmişliğim yoktur. Araba olmayınca altında gittiğin yer zahmetine değsin istiyorsun. Araban varsa beğenmedin mi çeker gidersin başka yere kolayca zaten, ya da beğendiğin yerde durursun. Öyle olunca biz de pek bir yere gidip yürüyüşler, kendimizce keşifler yapamıyoruz. Uzun zamandır gitmeyi istediğimiz yerler arasındaydı Maşukiye de. Bize araba fırsatı doğunca birkaç kişi çıktık yola. Tabi günler öncesinden hava durumunu kontrol etmiştik ve kesinlikle yağmur yağacağından, hatta bizi sırılsıklam edeceğinden emin olduğumuz için yanımıza yedek giyecekler ve ayakkabılar da almayı ihmal etmedik. Ama yağmur konusunda hepimiz gayet olumluyduk. İstedikten sonra yağmuru durdurmak bizim elimizdeydi çünkü.
Aslında oralara hep doğal alan, doğa yürüyüşü yapılacak parkurları olan bir yer gibi bakmıştım. Kafamda öyle canlanmıştı hep. Bir dere akacaktı ve biz kenarından seke seke yürüyecektik felan.
Eminim vardır öyle yerleri de, içerilere girseydik görürdük belki ama nerede ne vardır bilemediğimizden bilindik yerlerde dolanmayı tercih ettik.
İlk önce Sapanca'ya gittik. Çarşıda durup alışveriş yaptık. Biraz dolandık göl kenarına doğru. Taş, kuş tüyü ve minik odunlar topladım. Sonra Maşukiye diye çıktık yola ama yolda dere üstü bir köprüden geçerken derenin fotoğrafını çekmek için durduk. Bir sürü fotoğraf çektim. Bir de baktık derenin diğer tarafında piknik alanı var. Kocaman bir yer. Biraz orada mola verdik, salıncağa bindik, oturduk keyif yaptık.

Piknik alanının adını hatırlamıyorum ama tuvaletleri çok temiz bir yerdi. İçerisinde paintball alanı ve çocuklar için trambolin alanı da vardı. Yazın eminim orası dolup taşıyordur.  Oranın keyfini güzelce çıkardıktan sonra yola çıktık tekrar. Kartepe tabelalarını takip ederek 5-10 dklık yolculuk sonrasında Alabalık Vadisi'ndeydik. Oraya neden Alabalık Vadisi dendiğini de anlamış olduk. Dere boyu
size bir yer bırakmadan onlarca işletme kurulmuş. Tamam rahatça girip çıkıp etrafta fotoğraf çekebiliyorsunuz ama tek başınıza bir yere girmeden keyfini çıkaramazsınız. Tamamen alabalık tesislerine ve otellere ayrılmış o dere. Bu yüzden Alabalık Vadisi beni biraz üzdü. Açıkçası tam anlamıyla ne hissettiğimi bilemiyorum. Bu işletmeler olmasaydı belki de hiç haberimiz olmayacak, gelip göremeyecektik bile buraları diye de düşünüyorum bir yandan. O yüzden ne iyi ne de kötü diyemiyorum ama, her zaman doğal, el değmemiş yerler olarak kalmasından yanayım.
Dere kenarında, belki unutulmuş, belki de henüz birileri tarafından çevrilmemiş küçük bir alan bulup birkaç fotoğraf çekiyoruz. Kenardaki küçük mağara da ayrı bir görsel güzellik sunuyor.


Artık bir yerde oturalım birer çay içelim diye düşünerek hemen bu alanın dibindeki cafe/restaurant tarzı bir yere girdik. Ama girmemizle çıkmamız bir oldu çünkü ilginç bir işletme tarzları vardı. Biraz kaba ve kötü bularak çıktık oradan. Hemen altındaki Yazıcılar Otel/ Restaurant'a girdik. Oldukça kibar çalışanları sayesinde keyifli ve güzel birkaç saat geçirdik orada. Bol bol fotoğraf çektik, sohbet ettik.
Dere kenarında karayemiş olduğunu düşündüğüm ağaçlar vardı. Tek meyveler de bunlardı :)
 
Bir büyük çaydanlığı iç iç bitiremedik :)
 

Bu merdivenlere bayıldım. Doğayla bütünleşmiş ahşap bir merdiven.. Görüntüsü harikaydı.
İşte bu merdivenlerden yukarısı yarına kalsın. Alabalık Vadisi bitki örtüsü diyelim konuya da :)
Ha bu arada, yağmur yağmadı :) Sadece birkaç damla hissettik arada bir.
Görüşmek üzere..

26 Eylül 2014 Cuma

Kupta Muhallebili Kemalpaşa

Arşivimde sırasını bekleyen bir sürü tarif var ama bu hafta ne yazacağımı, ne paylaşacağımı şaşırdım. Fotoğraflara imza yazmak artık sıkıntı haline geldi. Picasa'nın yazı fontlarını kaldırmasıyla Google Plus'ta imza yazamaz oldum. Bir süre 'oh neyse ki pixlr varmış' diyip rahatladım ama onlar da kelek yaptı, ücretli yapmışlar, indirmek felan gerekiyor. Anlayacağınız uyuz oldum. Şimdi befunky diye bir site buldum, orayı kullanıyorum ama onun da keleği yakındır. Böyle olunca insanın yazası da gelmiyor.
Şimdi biraz müzik dinleyince keyfim yerine geldi. Oturdum bilgisayarımın başına, seçtim tarifi, hızlıca düzenledim de. Bu tarifi ilk Pembe Tatlar'da görmüş, fotoğrafa vurulmuştum. O gün ona yazmıştım diye hatırlıyorum çok beğendiğimi ve deneyeceğimi ama yazmamışım. Ya da yazmışımdır da ben göndere basmadan bir iş felan çıkmış kalmıştır öyle. Genelde öyle olur çünkü. İşyerinde boş vakitlerimde bakınırken yorum bırakırım. Telefon çalar, bir iş çıkar kalır öyle yorumlar da. Neyse aradan epey zaman geçti, tatlı aklımda, yapacağım kesin, zaman bulmuşum, malzemeler hazır ama tarif neredeydi unutmuşum. Arayıp tarayıp buldum yaptım o gün onun yaptığı şekliyle. Çok beğendim. Bizimkiler de sevdi. Sonra geçenlerde tekrar yaptım. Bu sefer kuplara hazırladım, üzerlerini tarçın ve cevizle süsledim. Yine çok beğendim tabii ki :)
Çok yapıldı yazın bu tarif bloglarca. Malum çok sıcaktı hava, soğuk soğuk çok işe yaradılar yaz akşamlarında. İşte bunlar da benim yaptıklarım..



Kupta Muhallebili Kemalpaşa
Malzemeler
1 paket Kemalpaşa tatlısı
3 su brd. su
2 su brd. tozşeker

1 yemek kaşığı un
500 ml süt
2 yemek kaşığı nişasta
1 paket vanilya

1/2 su brd. dövülmüş ceviz içi
1 çay kaşığı tarçın

Yapılışı
  • Öncelikle küçük bir tencereye suyu ve şekeri koyup kaynatın. Kemalpaşaları ekleyin ve şerbeti iyice çekene kadar kaynatın. Daha sonra Kemalpaşaları kuplara yerleştirin.
  • Küçük bir tencerede muhallebinin malzemelerini tel çırpıcı ile iyice çırpın. Ocağa alın ve kaynayıp koyulaşana dek pişirin.
  • Pişen muhallebiyi kuplara paylaştırın ve soğuması için bekletin.
  • Ceviziçi serpiştirin kuplara, üzerlerine de tarçın. Buzdolabında iyice soğuduktan sonra servis edebilirsiniz.
Görüşmek üzere..
İyi haftasonları.






17 Eylül 2014 Çarşamba

Cevizli, Hindistancevizli Makaronlar

Siz sever misiniz bilmem ama ben pek fanı değilimdir hindistancevizinin. Yani tat olarak sorunum yok kendisiyle ama rendesinin yapısı gereği pek de çekici gelmez. Tat olarak sorunum yok dedim ya, gerçekten girdiği yiyecekleri severim. Sadece o kuru, odunsu hali sanırım hoşuma gitmeyen. Ama işte o kuru, odunsu şey, yumurta akıyla birleşip, harika kurabiyeler ortaya çıkarabiliyor. İlk kez geçen aylarda denediğim hindistancevizli makaronlar'ı hatırlarsınız. Onlarda çilekli sos kullanarak fark katmıştım tarife. Bu sefer hindistancevizini, cevizle birleştirdim. Çok şahane oldular. Cevizin tadı, hindistancevizinin yapısı, yumurta akının verdiği yumuşaklık... Gerçekten harika. Yediğim ve canımın çektiği tek kurabiyeler bunlar oldu. Tekrar yapmak için sabırsızlanıyorum.
Eğer sizin de bir sorununuz yoksa hindistancevizi veya cevizle, deneyin derim. Hem çok çok çok basit, hem de çok çok çok lezzetli. Hem, belki de fazlalık olan yumurta aklarınızı değerlendirme yöntemi..




Cevizli, Hindistancevizli Makaronlar
Malzemeler (20 adet)
2 yumurta akı (yaklaşık 1/2 cup)
3/4 cup hindistancevizi
3/4 cup dövülmüş ceviz içi
1/2 cup tozşeker
Üzeri için eritilmiş beyaz çikolata

Yapılışı
  • Hindistancevizi, ceviz içi ve tozşekeri bir kaba alın.

  • Hepsini iyice karıştırın.

  • Yumurta aklarını (dondurulmuşsa çözüldüğünde kullanmalısınız) ekleyin ve güzelce karıştırın. Kuru malzeme kalmamalı.

  • Ellerinizi ıslatın. Birer tatlı kaşığı malzemeyi avucunuzda bastırarak şekillendirin. Yağlı kağıt serilmiş tepsiye dizin.

  • 200 derecede önceden ısınmış fırında 8-10 dk (çok fazla kızarmalarına izin vermeden almalısınız) pişirin.
  • Eritilmiş beyaz çikolata ile süsleyebilirsiniz.
NOT: Belirtmemde fayda var, yumurta akları, yumurtaların boyutlarına göre değişebileceği için adet olarak değil, ölçü olarak dikkat etmek gerektiğini fark ettim. Yoksa kuru malzemelere yetmeyebilir. Gerçi çok cıvık bir karışım değil de, yumurta akıyla hafif nemlenmiş, birleşmiş bir karışım olması gerekiyor.
Afiyet olsun.

Görüşmek üzere.


10 Eylül 2014 Çarşamba

Kore Yemeği Jjajangmyeon Tarifi

Geçen yaz yeğenim sayesinde Güney Kore yapımı dizilerle tanıştım. Kültürlerini ve aile değerlerini bizimkine çok benzettiğimden pek yabancı hissetmedim kendimi. Diziler, filmler, müzikler, tv programları derken epeyce kaptırdım kendimi. Tv izlemediğim için kendimi ya mutfakta vakit geçirerek ya da bu dizileri, programları izleyerek oyalıyorum. Tabi izlediklerimde en dikkatimi çeken şey höpürdete höpürdete yedikleri, iştah kabartıcı görüntüleriyle, yemekler oldu. O nasıldır, bu neyle yapılır derken yemekleri de az çok öğrenmiş oldum. Tabi henüz orijinalini yiyebilmiş değilim ama yemekten az çok anlayan birisi tatları konusunda fikir sahibi olabiliyor.
Daha önce Bibimbap ve Hotteok denemelerimi kısaca paylaşmıştım blogda. İkisini de tekrar yapıp paylaşacağım demişim ama unutmuşum :P Şimdi yazıyı görünce kendime hatırlatma kurdum. En kısa zamanda özene bezene yapıp paylaşacağım burada tariflerini.
Şimdi geçelim Jjajangmyeon'a. Cacangmyun/ Çaçangmyun diye okunuyor. Aslında bir Çin yemeği olan Zha Jiang Mian'ın Kore'ye uyarlanmış hali. Türkçe, Siyah Fasulye Soslu Erişte diyebiliriz. İşlenmiş, toz veya macun kıvamında sos haline getirilmiş siyah soya fasulyesi bu yemeğin ana malzemesi. Kore yemeklerinde çok kullanılan küp doğranmış lahana, kabak, patates ve tavuk da sosun eşlikçisi diyelim. bu malzemelerle hazırlanan sos, kalın(onların ramen eriştesine göre kalın), uzun, beyaz buğday unuyla yapılmış erişte ile servis ediliyor.
Bu yemek Kore'de en çok sipariş edilen yemeklerden biriymiş. Eskiden, henüz pizza ve kızarmış tavuklar ortalıkta yokken, anneler babalar çocuklarını ödüllendirmek için jjajangmyeon yemeye götürürlermiş. Ve asla ilk randevuda sipariş edilmemesi gereken bir yemekmiş. Nedeni de çubuklarla höpürdeterek yerken bu kapkara sosun ağzınızın ve çenenizin her yerine sürülmesi :) Kesinlikle tercih edilmemeli bence de :))
Türkiye'de büyük marketlerde Amoy marka siyah fasulye sosu (Black Bean Sauce) bulabilirsiniz. Veya internet mağazalarında bulunabilir. Biz Smart Market'ten satın aldık. İstanbul Kemerburgaz ve Tepeüstü'nde mağazaları da var. Ayrıca Facebook safyaları da mevcut.



Biz erişte için Nudo'nun büyük paketini kullandık. Ayrıca siyah fasulye sosumuz da pakette toz olarak satılandı, markasını bilemiyorum maalesef. Birkaç çeşidi mevcut bu sosun. Amoy marka Sarımsaklısı da var.

Jjajangmyeon
Malzemeler (3 kişilik)
1 paket Nudo kıvırcık erişte (veya uzun yumurtalı erişte)
1,5 su brd. kare veya uzun dikdörtgen doğranmış lahana (ince yapraklar)
1 adet küçük boy kabak, küp doğranmış
1 adet küçük boy patates küp doğranmış
1 adet küçük boy soğan, büyükçe küp doğranmış ,8yemeklikten biraz büyük)
Yarım tavuk göğsü, küp doğranmış (sebzelerin boyunda)
1,5 su brd. su
Yarım paket toz siyah fasulye sosu
1 yemek kaşığı nişasta
1/2 su brd. su
3 yemek kaşığı sıvıyağ
1 yemek kaşığı (silme) tozşeker
Tuz
Üzeri için ince dilimlenmiş salatalık, susam, yeşil soğan

Yapılışı
  • Geniş bir pilav tenceresinde yağı ısıtın. Doğranmış sebzeleri ekleyip 2-3 dk kavurun.
  • Doğranmış tavuğu da ekleyip birkaç dk daha kavurun.
  • 1,5 su brd. suyu, toz siyah fasulye sosunu, tozşekeri, tuzu ekleyin, güzelce karıştırın ve kapağını kapatıp 7-8 dk kadar orta ateşte bırakın (arada bir karıştırmayı unutmayın, toz sosta nişasta olduğu için tencerenin dibine yapışabilir)
  • Bu sırada erişteleri ayrı bir tencerede kaynar suda haşlayın. Soğuk suya tutun, süzüp kenara alın.
  • Son olarak sosunuza, yarım su brd. suda çözdürdüğünüz nişastayı ekleyin ve karıştırın. Jel kıvamında, az sulu bir sosunuz olmalı. Veya ben daha sulu olsun isterim derseniz az daha su ekleyip pişirebilirsiniz.
  • Erişteleri derin tabaklara alın. Üzerine sosunuzdan koyun, susam serpiştirin ve incecik doğranmış salatalıkla süsleyip servis edin.
  • Yemeden önce iyice karıştırın.
NOT: Bizim damak tadımıza uyan, çok lezzetli bir yemek. Şeker kısmı başta kulağa hoş gelmese de oranı kaçırmadıkça lezzetine lezzet katıyor bence.
Şişede satılan sosu henüz denemedim. Toz sos yerine 1 veya 2 kaşık şişedekinden eklenerek pişirilebilir diye düşünüyorum. Denemeye açık bir sos. Azla başlamakta fayda var ;)

Sevgiler,
Görüşmek üzere..

3 Eylül 2014 Çarşamba

Tarifsiz: Reyhan Şerbeti

Sonunda ben de denedim :) Aroması çok mu olur, rahatsız eder mi, sırf şekerli su gibi mi olur vs. şeklinde çok düşünmüştüm bloglarda gördüğümde. Bir gün dayanamayıp aldım bir demet reyhan ve denedim. Soğuk soğuk çok güzel giden bir içecek oldu.
Tabi sorularım da cevaplanmış oldu.




Benim damak tadıma göre kullandığım şeker miktarı biraz fazla geldi. O yüzden bardaklara biraz daha soğuk su eklemesi yaparak servis ettim.
Tarifi çok fazla yazılıp çizildiği ve ben de sonrasında su ilavesi yaptığım için tarif vermeyeceğim.
Limon tuzu bulamadığım için kullanmadım, onun yerine yarım limonun suyunu ve kabuklarını kullandım. Bir de 1 adet tarçın çubuğunu 5 dk kadar bekletip çıkardım içinden. Reyhanın kokusunu bastırmasını istemedim. Sonuçta rengine hayran olduğum, mis kokulu bir içecek oldu.
 
Görüşmek üzere.
Sevgiler.
 


1 Eylül 2014 Pazartesi

PPS Pizza / Patlıcan-Patates-Soğanlı Pizza ;)

Yeni bir haftadan merhaba.
Sevdiğim serinlik sonunda geldi. Bir haftadır rahatça uykuya dalabiliyorum, evde bunalmadan oturabiliyorum. Arada üzerime incecik bir hırka alıyorum. Kışa gittikçe yaklaşıyor olsak da sonbahar gibisi yok.
Aslında kış gelsin, sorun değil de, işte zaman... Kış gelsin diye bekliyordum geldi, geçti, sıktı artık hatta ve yaz  gelsin diye beklemeye başladım. Şimdi yaz geldi, geçti, sonbahar hissettiriyor kendini. Yine kış gelecek.. Bir sene daha böyle farkına varamadan geçecek. Yaş da geçiyor zaten, moralim çok bozuk. Yaşlanma korkusu oluşmaya başladı. Birileri daha küçük göründüğümü söylediğinde dünyalar benim oluyor. 18'e kadar indik, bakalım :) Artık soran olunca 23 diyeceğim, 18-28 arası 23 iyidir ;)
Ahhh, böyle işte.
Neyse efendim yakınmayı bırakayım da tarifime geçeyim. Yazacağım diye akşamı etmişim.
Bu pizzayı Ercüment ile denedik. Fırına vermeden hemen önce biraz daha peynir ilavesi yapmıştım, fotolardan da anlaşılır belki. Yedikten sonra kanaat getirdik ki gereksizmiş son eklemem. Azıcık serpiştirmek iyiymiş. Çoğu tadını bastırıyor, zaten çok aromalı olmayan patates ve patlıcanın.


 

Patlıcan-Patates-Soğanlı Pizza
Malzemeler
1 cup beyaz un
1 cup tam buğday unu
Ilık su
1 tatlı kaşığı kuru maya
1 tatlı kaşığı tozşeker
Tuz
1 adet küçük boy patates
1 adet orta boy patlıcan
1 adet orta boy soğan
2 yemek kaşığı zeytinyağı
Beyaz peynir
1 adet küçük boy domates
1 tatlı kaşığı domates salçası
1 diş rendelenmiş sarımsak
1 yemek kaşığı zeytinyağı
Kekik, biberiye, karabiber

Yapılışı
  • Hamur için derin bir kaba unları (beyaz unun yarısını) koyun, üzerine tuzu, şekeri ve mayayı ekleyin. Yavaş yavaş ılık su dökün ve karıştırın bir kaşıkla. Yapışkan bir hamur olduğunda kalan beyaz unu da ekleyin ve kaşıkla bu unu iyice yedirin. Üzerini temiz bir bezle kapatıp yarım saat hafif ısınmış fırında bekletin (ya da başka sıcak bir ortamda).
  • Bu sırada domatesi rendeleyin. Bir kasede salça, sarımsak, zeytinyağı, kekik, biberiye ile birlikte karıştırın.
  • Patatesi soyup incecik dilimleyin. Patlıcanı alaca soyun ve ince dilimleyin. Soğanı da soyup halka şeklinde doğrayın. Hepsini bir kaba alıp üzerlerine 2 yemek kaşığı kadar zeytinyağı gezdirin. İyice karıştırın.
  • Dinlenip kabaran hamuru fırından çıkarın, fırının ısısını 180'e ayarlayın.
  • Hamuru yağlı kağıt serilmiş tepsiye ellerinizle bastırarak yayın. Bu aşamada ellerinizi yağlarsanız işiniz kolaylaşır.
  • Hamurun her yerine salçalı sosu sürün. Üzerine patlıcanları, patatesleri ve soğanları dizin. En son az miktarda beyaz peynir ufalayın.
  • Isınmış fırında patatesler pişene dek pişirin.
Afiyet olsun.

İyi haftalar.
Tasarım:Sawako Kuronuma