27 Şubat 2015 Cuma

Portakallı Kartopu Kurabiye

Hala Şubat ayında olmamıza rağmen, böyle aydınlık ve güneşin içeriye süzüldüğü günler yaşamak, bana sanki Mayıs ayındaymışız hissi veriyor. Sanki iki adım ötesi yaz mevsimiymiş gibi heyecanlanıyorum. Bu güneşli günler beni biraz olsun canlandırdı, hareketlendirdi. Çok miskinleşmiş, oturduğum yerden kalkmak istemez hale gelmiştim bir süredir. Neyse ki canlandırıcı güneş ışıklarıyla rehaveti atıp kendime gelebilirim.
Annem ve babam geldiğinde birkaç çeşit kurabiye yapmıştım. Bu kurabiyeler de onlardan biri.
 
Portakallı Kartopu Kurabiye
Malzemeler
125 margarin veya tereyağı, yumuşak
1/2 cup pudra şekeri
1 yemek kaşığı portakal kabuğu 
1/2 çay brd. portakal suyu
2 cup un
Bir çimdik tuz
1/2 cup dövülmüş ceviz
Pudra şekeri, içinde yuvarlamak için
 
Yapılışı
  • Kurabiyeleri yuvarlamak için kullanacağımız pudra şekeri ve un hariç tüm malzemeleri bir karıştırma kabına alın.
  • Önce bir cup unu ekleyip elinizle yoğurmaya başlayın. Kalan unu da azar azar ekleyerek yumuşak, ama ele yapışmadan yuvarlanan bir hamur elde edin.
  • Hamurdan ceviz büyüklüğünde toplar koparıp avcunuzda yuvarlayın. ve yağlı kağıt serili tepsiye dizin. Önceden ısıtılmış 180 derecedeki fırında 10-2 dk pişirin.
  • Kurabiyeleri fırından çıkarır çıkarmaz pudra şekerinde yuvarlayıp bir tepsiye dizin. Ilıdıklarında tekrar, bir kat daha pudra şekerinde yuvarlayın.
Portakal kokulu mis gibi kurabiyeler hazır :)

Afiyet olsun.

25 Şubat 2015 Çarşamba

Tavuklu, Kırmızı Soslu Enchiladas / Dünya'yı gezme planları

Şu anda aklımdan geçenler: Ben de çalışıyorum eşşek gibi, ne diye ev-iş arası gidip gelip sonra bir de bunalımdan bunalıma gireyim. Kaç kere daha gelicez ki dünyaya?
Şöyle olsa; yine eşşek gibi çalışmaya devam, kiraydı, doğalgazdı, elektrikti, suydu OK! Ama bundan sonra saçma şeylere, alışveriş merkezlerinde harcanan paralara, lüks giyime, gerekmedikçe yeni çantaya, yeni ayakkabıya elveda diyeceğim, tamam boğazı da kısacağım^^ Para harcamayı mümkün olduğunca kısacağım. Bol bol para biriktirip gezip tozacağım.
Önce tek başıma olmam lazımdı bunun için. Çünkü bir başkası girince işin içine hiçbir şey yapılamıyor, bahaneler daha çok oluyor, planlar bozuluyor vs.. Neyse ki ablam evlenecek yakında. Ben de yakın zamanda evlenmeyeceğime göre? Ohhhh gelsin Koreler, Kanadalar, Avrupalar, Yunan adaları...
Yapılabilir mi ki? Ne kadar harcanır böyle geziler için bilmiyorum. Hiç yurtdışına çıkmadım. Eh uçak biletlerinin fiyatları da malum. Ama yaşamak için çalışmaktan bıktım. Artık gezip tozup dünyanın, bütün güzelliklerin tadını gücüm yettiğince çıkarmak istiyorum. Cesaretse cesaret, zamansa zaman. Bütün o güzellikleri göremeyecek olsam bile hiç olmazsa birkaç yeri görüp öyle ölmek istiyorum. İşte şu anda bunları düşünüyorum. İçimde, başlangıç yapabileceğim bir cesaret ışığı yakalamaya çalışıyorum. Gerekli sanıp satın aldığım çoğu şeyi düşündükçe pişmanlık çöküyor üzerime. 6 senedir çalışıyorum, o süre içerisinde o saçmalıkları satın alacağıma bankaya koysaydım şimdiye bir iki yeri gezmiştim belki. Bundan sonra mottom: kazandığım her kuruş gezmek için. Oh bu sene beşinci yılım da doluyor işyerimde. Bol bol tatilim var. Hiç olmazsa arada bir bir yerlere gidebilirim ha? Anca uçak biletini mi karşılayabilirim yoksa? Gidiş- dönüş dışında planlı programlı olursam çok büyük paralara mal olmaz herhalde. Ahh bilemiyorum, o kısmı paralar birikince düşünürüz. Şimdi bir yerden başlama zamanı.
Bakalım ben bir deneyim önce, sonra size haber veririm oluyor muymuş yoksa hayal miymiş bütün bunlar. 1-2-3!
Şu andan itibaren başladım kemer sıkmaya.
Eveeet! Bu seferki tarifim çok lezzetli. Denemenizi şiddetle tavsiye ediyorum.
Enchiladas. Meksika mutfağı! Köklü bir yemek. Dürüm? Acılı! Çok nefis!
Bu şekilde tarif edebilirim şimdilik. Ahhhh! Çok para biriktirip yerinde yemeliyim bir gün :)
Tavuklu, Kırmızı Soslu Enchiladas
Malzemeler (3 kişilik)
4 adet kemiksiz but
1 cup konserve veya haşlanmış siyah veya kırmızı fasulye (Meksika fasulyesi, Red kidney beans)
1/2 cup haşlanmış mısır
3 adet lavaş/ varsa 6 adet küçük lavaş
1 adet köy biberi
1 küçük soğan
1 cup rendelenmiş kaşar peyniri, varsa Cheddar peyniri
Sıvıyağ
Kırmızı Sos için
1,5 cup kaynamış su
1/2 cup domates püresi (ben hazır, küçük kutulardan kullandım)
1 yemek kaşığı domates salçası
1 tatlı kaşığı acı kırmızı biber, pul veya toz
1 tepeleme çay kaşığı un
Karabiber, kimyon
Tuz
Sıvıyağ
Üzeri için
Rendelenmiş kaşar peyniri, varsa Cheddar peyniri
Maydanoz

Yapılışı
  • Öncelikle tavuk parçalarını üzerlerini geçecek kadar su ile birlikte küçük bir tencerede haşlayın. Haşlanan tavuğu iki çatalla hala sıcakken didin. Haşlama suyunu kenarda bekletin.
  • Tencereye çok az sıvıyağ koyun. Yemeklik doğranmış soğanı ve biberi kavurun. Tavukları hala ılıkken tencereye ekleyin (çünkü soğuyan tavuk tekrar ısındığında kötü kokuyor, benim uygulamamdır, tarif böyle değil tabi, koku sorun değilse, soğuk, önceden haşlanmış tavuk da kullanabilirsiniz). Karabiber, tuz ilave edip ocaktan alın.
  • Bir soslukta 1 kaşık sıvıyağı ısıtın. Domates sosunu ve salçayı ekleyin. Kokusu çıkana dek kaynatın. Baharatlarını ekleyin. Unu suda eritin ve karışıma ekleyin. (Tavuğun haşlama suyunu da kullanabilirsiniz.) Bir iki tık daha kaynatıp ocaktan alın.
  • Hazırlama aşamasını yukarıdaki fotoğraflarda olduğu gibi, lavaşın üstte kalan yüzüne sostan sürün, fasulyeleri yerleştirin, sonra tavuklu harç, mısır ve kaşar peyniri koyun. Lavaşı uçları açık kalacak şekilde sarın. Yağlanmış fırın kabına yerleştirin. Üç lavaşı da bu şekilde hazırlayın.
  • Kalan sosu üzerlerine sürüp 200 derecede ısınmış fırına verin. Sos kurumaya başladığında çıkarın ve peynirleri serpiştirin. Peynirler eriyince fırından çıkarın, ilk sıcağı çıkınca doğranmış maydanoz serpiştirin, dilimleyip servis yapın.
Afiyet olsun!
Sevgiler.

23 Şubat 2015 Pazartesi

Kremalı Puf Pasta / Dev Profiterol

Herkes için güzellikler getirmesini umduğum yeni bir haftadan merhabalar.
Bekleyen tariflerimden bahsedip duruyordum ya, işte haftasonu biraz daha fazla çalışarak yenilerini ekledim onlara :)) Ama hayır artık bekletmeyeceğim. Bir yerlerden başlamam gerek değil mi?
Yazacak daha çok şeyim var ama, şimdi iç karartmak istemiyorum burada. Yoksa zamanın nasıl çabucak geçtiğinden, hayatın rutininden nasıl usandığımdan, radikal kararlar verip değişiklikler yapmak istediğimden felan bahsedebilirdim. Ama bunlar da kalsın başka postlara..
Şimdi efendim, epeydir aklıma hep kocaman bir profiterol gelirdi. Hatta işi abartıp 8 kişilik pasta boyutunda yapmayı bile düşündüğüm olmuştu. Sonunda bu düşüncemi hayata geçirdim geçenlerde. Ama tabi "Denizciğim, işi fazla fantaziye kaçırıp abartma, yavaş yavaş büyüt, gör önce nasıl sonuçlanır" diyerek kendimi kıstım biraz ve tek kişilik pastalar yapmaya karar verdim.
Bilirsiniz Choux / Şu hamurunu. Profiterol, ekler bu hamurla yapılır. Ben ilk kez denediğimde ortalığı batırmış, yumurta sayısından ürkmüş, kokusundan tiksinmiş ve bir daha yapmaya kalkmam herhalde diyerek bitirmiştim ilişkimizi. Ama annemler buradayken ablamla birlikte hazır profiterollardan yaptık. Hazır olduğuna da bakmayın, tek tek krema sıkma işi sıkıyor ve ortalığı batırıyor. O yüzden büyükçe yapmak daha kolay, pratik bence ;) İşte o zaman epeyce bir çikolatalı sos kalmıştı. Ben de o sosu değerlendirmek için choux hamuru yapıp aklımdaki görüntüyü gerçekleştirmiştim. Güzel de olmuştu ama fotoğrafları çekerken tatlıyı çikolata sosta yüzdürdüğüm için pek paylaşasım gelmemişti. Bu yüzden dün yeniden yaptım ve fotoğrafladım.
Şimdi efendim, neden bu tatlıyı büyük yapalım derseniz şöyle derim,
Birincisi; klasiğin dışına çıkıp farklı sunum yapmış olursunuz,
İkincisi ve en önemlisi; 30-40 tane pufa krema doldurmakla 5-6 taneye krema doldurmak farklı işler. Hele benim gibi sıkma torbası kullanmayı beceremiyor ve duylarınızın yerini bulamıyorsanız.
Bu arada bir sır vereyim, sıkma torbası kullanmayı beceremiyor değilim, sadece her yeri krema olmuş torbaya tekrar krema doldurmak kadar zoruma giden bir iş yok. Batıyor her yer. Torbayla boğuşuyorum resmen. Bileklerime kadar krema bulaşıyor. Cık! Cık!
Ne, siz yapabiliyor musunuz? Yoksa benim beceriksizliğim mi bu? :(
Neyse, kendi aramızda sohbeti bırakıp tarife geçelim öyleyse :)
 
Kremalı Puf Pasta /Dev Profiterol
Malzemeler
Hamur için
1 cup su
50 gr tereyağı / margarin
1 cup un
2 yumurta
Vanilya
Krema için
1 yemek kaşığı un
3 yemek kaşığı nişasta
1/2 cup tozşeker
1 yumurta sarısı
500 ml süt
Çikolatalı Sos için
2 yemek kaşığı kakao
3 yemek kaşığı tozşeker
1 yemek kaşığı nişasta
2/3 cup su
1/2 cup süt
 
Yapılışı
  • Fotoğrafta olduğu gibi, su ve yağı küçük bir tencerede kaynatın. Yarım paket vanilya ekleyin (gerçek parçacıklı vanilya kullanıyorsanız çok az ekleyin). Unu ekleyin ve tahta kaşıkla topak kalmadan karıştırarak hamur oluşturun. Bu şekilde birkaç dakika karıştırarak pişirin. Geniş, temiz bir tepsiye yayıp soğutun.
  • Bu sırada kremayı hazırlayın. Küçük bir tencerede tüm malzemeleri çırpın. Katılaşıp kaynayınca ocaktan alın ve arada karıştırarak soğumaya bırakın.
  • Soğuyan hamuru derin bir kaba alın. Önce bir yumurtayı kırın ve mikserle iyice karışıp krema kıvamı alana dek çırpın. Diğer yumurtayı ekleyip aynı şekilde çırpın. Hamuru kaşıkla yağlı kağıt serili tepsiye dökün. Fazla yayılmasınlar diye önce bir kaşık, sonra tepesine yarım kaşık daha koyun. Önceden ısınmış 180 derecelik fırında iyice kabarıp üzerleri kızarıncaya dek pişirin.
  • Onlar pişerken sos malzemelerini küçük bir sütlüğe alıp tel çırpıcı ile çırpın. Koyulaşıp kaynayınca ocaktan alın ve arada karıştırarak soğutun.
  • Gerisi aynı fotoğraflardaki gibi, hamurun bir kısmını kesin, içine 2-3 kaşık krema doldurun, tabağa yerleştirin ve sosunu dökün. Üzerini istediğiniz gibi fındık, fıstıkla süsleyip servis edin.
Afiyet olsun!
Görüşürüz.

17 Şubat 2015 Salı

Annem gelince bizim evde pişenler../ Mantarlı Gözleme

İnstagram'dan ve Facebook'tan paylaştım bu fotoğrafların bazılarını ama ayrıntılı olarak burada da paylaşmak istedim. Annemle babam her sene olduğu gibi bu sene de bizi ziyarete geldiler. Balıkesir'deki ablam ve yeğenlerim de okulların tatile girmesini fırsat bilerek katıldılar bize. Sayılı gün çabuk geçer tabi, geçtiğimiz hafta ortasında kaldık yine ablamla başbaşa.
Daha önceki yazılarımda da bahsetmiştim, bizim aile bir araya geldiğinde mutlaka özlenen lezzetler pişirtilir anneme. Onun ellerinden bazlamalar, sarmalar, ekmekler, mantılar, baklavalar, gözlemeler yemek ayrı keyif verir. Bu sefer ben de işin içine fazlasıyla girip her aşamayı kaydetmek istedim. Elimde fotoğraf makinem, telefonumla kendim için pratik anları kaydettim.
Her ne kadar dişçi randevum yüzünden mantıya yetişememiş olsam da diğerlerini paylaşacağım sizlerle.

Annem bayramlarda veya bizim ziyarete gideceğimiz zamanlarda baklava yapar mutlaka. Eskiden birlikte yapardık. Daha doğrusu bize ya bezeleri yuvarlatır ya da küçük küçük açtırırdı. Gerisini kendisi yapardı. Bu sefer artık sen de öğren diyerek oturttu beni de dizinin dibine, yamağı oldum :) Laf aramızda ışığı da bende gördü, diğer ablalarım beceremez diye düşündü sanırım :P
Aralarına nişasta serperek üst üste dizdiğimiz, 15 adet tatlı tabağı büyüklüğündeki hamuru merdane ile açarak büyüterek 4 tane yufka hazırladık. Toplamda 60 kat oluyor yani. 3 kata da ceviz serpiliyor ve son yufka da düzgünce serildikten sonra kesme işlemi başlıyor. Önce 4'e, sonra her parça da 2'ye kesiliyor ve başlıyor dilimler oluşturulmaya. Üzerine, her yerine gelecek şekilde eritilmiş kızgın yağ karışımı dökülüyor. Güzelce pişip, kızarıncaya dek tutuluyor fırında. Şerbeti ılıkken yine ılık olan baklavanın üzerine dökülüyor ve iyice çekmesi bekleniyor.
İşte bu kadar :D Nasıl, iyi öğrenmiş miyim? Hamurunun malzemelerini unuttum ama :P O da bir dahaki sefere..
Bir iki gün sonrasında bir hamur da heyecanla beklenen mantarlı ekmekler (gözleme) için yoğurduk.
Onda da ablam yamaklık etti anneme, ama tabii ben göz ucuyla da olsa kapmaya çalıştım püfleri.

Boğaz işi hiç bitmez, günde üç öğün ona çalışır eller diyerek geçiyorum yaprak sarmamıza.
Yaprak sarması kısmı beni biraz aşıyor. Tamam hamur işleri bana göre olabilir ama yaprak sarmak benim pek işime gelmiyor. Bir tencereyi doldurabileceğimi hiç sanmıyorum. Sabır işi ve biraz da rahat bir yer edinmek gerekiyor, kolayca, sorunsuz sarabilmek için. Ben bir süre oturduktan sonra sırtım ağrıyor, canım sıkılıyor, ayaklarım uyuşuyor, bayılacak gibi oluyorum. O yüzden pek uzun süre oturmam sarmanın başına. Ama yemesini çok severim :)) Bayılırım yeni pişmiş sarmaya. Ve bizim usul olanına tabii ki. Annem bol salçalı, bol soğanlı ve bol otlu yapar sarmayı. Nane, dereotu ve maydanoz olmazsa olmaz. Ne çok sıkı sarılmış, ne de çok gevşek olacak. Sevmeyiz salçasız sarmayı, ak benizli diye nitelendiririz. Hele soğanı azsa ayyyy hiç beğenmeyiz :) Sarma kriterlerimiz çoktur. En güzelini annem ve ablam yapar bize göre. Tabi zeytinyağlı ve etli çeşitleri de var ama bizim asıl usul böyledir. Gerçi fotoğraflardaki haline tekrar salça ekledik, az geldi gözümüze.
Biz her türlü dolmayı, sarmayı bu içle hazırlarız. Bazen kıyma ekleyip etli yaparız, özellikle kuru dolmalarda bu iç nefis oluyor. Zeytinyağlı sarma ve dolma içlerimiz farklıdır tabii ki.
Ve sarmaya asla dolma demeyiz^^

İşte böyle. Sarmanın son hali yok ama ileride bir çılgınlık edip kendim yaparsam veya en kolayı ablam tekrar yaptığında yumulmadan önce aklıma gelirse çeker koyarım bir son hali fotoğrafı :)

Ve bugünün tarifi mantarlı gözlemeler.. Mantarlı ekmekler bizim deyimimizle.
Mantarlı Gözleme
Malzemeler
Hamuru için
3 su brd. un
Yeteri kadar ılık su
Tuz
Mantarlı İç için
Yabani veya kültür mantarı
2 orta boy soğan
1 yemek kaşığı salça
Tuz, karabiber

Yapılışı
  • Öncelikle hamur için unu geniş ve derin bir kaba alın, biraz tuz ekleyin ve yavaş yavaş su ekleyerek, yumuşak ve ele yapışmayan bir hamur olana dek yoğurun. Üzerini bir bezle kapatın ve dinlenmeye bırakın.
  • Bu sırada bir tencerede biraz yağla yemeklik doğranmış soğanları kavurun. Salçasını ekleyip kavurun.
  • Mantarları doğrayın, bıçakla tekrar üzerlerinden geçip küçültün (biz annemin toplayıp, şişelediği mantarlardan kullandık) tencereye ekleyin. Tuzunu baharatlarını ekleyin ve suyunu salıp çekene dek pişirin. (önceden pişmiş, salamura olmuş, haşlanıp buzluğa kaldırılmış mantar kullanacaksanız suyunu iyice süzüp kullanın ve biraz kavurup ocaktan alın)
  • Hamuru cevizden büyük bezelere kesin, her bir bezeyi unlu zeminde açın. Yarısına iç malzemeden yayıp hamuru kapatın. Ocakta ısınmış yapışmaz tavada iki tarafını da pişirin. Dilerseniz pişen taraflara tereyağ/ margarin veya zeytinyağı sürüp, kağıt peçete serilmiş bir tepsiye dizin ve üzerlerini bir örtüyle kapatın.
Afiyet olsun!

9 Şubat 2015 Pazartesi

Son zamanlarda ben..

Bu yazım biraz alışılmadık bir son zamanlar yazısı olacak.
Blogdan uzak kaldıkça yazmak zorlaşıyor. Arşivde Ocak ayının yanında (1) görmek canımı sıkıyor. Bu gidişle Şubat'ın yanında da aynısı yazacak diye korkuyorum. Neden onca tarife, fotoğrafa rağmen yazmadığımı bilmiyorum. Beni heyecanlandıracak, paylaşma isteğimi kabartacak fotoğraflarım ya da tariflerim yok, sanırım ondan. Ya da üzerlerinden zaman geçtiği için gözümde eskidi o fotoğraflar. Bakmak artık haz vermiyor sanki.
Blogumla ilgili karmaşık düşünceler içerisindeyim. Bir yanım yeter bu kadar, bırak dese de, bu kadar alıştıktan sonra zorlanırsın, gelecekte belki paylaşacak daha çok şeyin olacak diyen diğer yanım ağır basıyor.
Bazen kendime neden blog yazdığımı sorduğumda elbette ki çektiğim fotoğrafları göstermek isteğim ön planda oluyor. Sizler neden yazıyorsunuz bilmiyorum ama benim içimde beğenilme duygusu ağır basıyor. Egomu beslemek diyebilirim. Bu yüzden fotoğraflarıma özen gösteriyorum. Yeni birşeyler olsun, kurgusu ön planda olsun diye uğraşıyorum. Yoksa amacım insanlara tarif ulaştırmak, kendime tarif defteri oluşturmak vs değil. Zaten benim paylaştıklarımı daha önce yüzlerce insan paylaşmış oluyor, yeni bir tarif ortaya çıkarmadığım sürece de heyecan duymuyorum aynı şeyleri paylaşırken. Burayı istediğim gibi at koşturabileceğim bir alan gibi gördüğüm için aklıma ne gelirse, içimden, fotoğraf makinemden ne geçerse paylaşıyorum. Fotoğraflara bakarken veya yaptığımı görüp denemek isterken sizler de benimle aynı şeyleri hissedin istiyorum. Bu kadar açık sözlü olmam da doğru mu bilmiyorum açıkçası. Beni psikolojik olarak değerlendirseler herhalde şöyle bir yorum yapardı uzmanlar; kariyerinde ve hayatında dilediği yere ulaşamayıp, kendini tatmin edemediği için, başarılı olduğu konularda başkalarından güzel karşılık görmek, takdir edilmek, bir nevi yıpranmış egosunu bu şekilde beslemek arzusu görüyoruz. Evet, kendime şöyle bir bakıp neden yazdığımı, yemek pişirdiğimi, fotoğraf çektiğimi sorduğumda alabildiğim en içten cevap bu oluyor. Kendimi iyi gördüğüm konularda takdir edilmek birinci amacım. Ha bu demek değil ki yapıp yedirmek, birilerine ilham olmak veya paylaşmak hoşuma gitmiyor. Elbette hoşuma gidiyor ama, içimde ağır basan büyük his, az önce açıkladığım.
Ancak yaptıklarımın başarısını izleyici sayım veya yorum sayımla değerlendirmek istemiyorum. Çünkü geçen bu seneler ve gerek sosyal medya olsun gerek bloglar olsun sonunda farkettim ki çok fazla izleyici, takipçi, yorum, içerisinde saygı olmadıkça benim istediğim bir şey değil. Çok fazla görüyorum maalesef Facebook sayfalarında insanlar telefondan girdiğini bahane ederek "tarif????" şeklinde yorumlar yapıyorlar hiçbir emeğine, uğraşarak çektiğin o fotoğraflara bir saygı göstermeden. Bu tip insanlara karşı tahammülüm olmadığı için bloğumun ve Facebook sayfamın takipçi sayısı bana yetiyor. Bazen mesajlar geliyor Facebook sayfama, sayfanızın tanıtımını yapalım, tariflerinizi paylaşalım diye, ama teşekkür edip geri çeviriyorum çünkü kalabalık iyi gelmiyor bana, az ve öz olanı seviyorum. Asıl amacım kıymet bilen bir iki kişinin gözlerine, beğenisine hitap edecek birşeyler yapmak olduğu için mutluyum. O yüzden yukarıda bahsettiğim takdir kısmının sayılarla ilgisi olmadığını belirtmek isterim.
Bu içten açıklamayı da yaptıktan sonra huzurla bir sonraki yazıma geçebilirim.
Aslında yazıya başlarken amacım annemle yaptıklarımızı paylaşmaktı ama satırlar bir anda böyle şekillendi. Tekrar tekrar okuyup silmeyi düşündükten sonra vazgeçip içimden şuan geçenler olarak paylaşmak istedim.
Beni dinlediğiniz için teşekkürler..
Tasarım:Sawako Kuronuma