Evet geçelim fotoğraflara, geziye devam..
Oralara kadar gitmişken ve her bir yerde ayrıca tatile çıkamayacağımızdan sebep, gelmişken şurayı da görmeden olmaz, burayı da görmeden olmaz diyerek, biraz da kafamıza estiği gibi bir güne bir çok yer sığdırdık. Tabi buralar öyle birbirine çok da uzak yerler değil. Güzel bir planlamayla çok fazla güzellik görüp, dolu dolu, mutlu mutlu bir tatil geçirebilirsiniz.
Biz yine bir günümüzü Kızkumu ve oraya yakın olduğunu bildiğimiz Turgut Köyü'ndeki şelalelere ayırdık. Sabah yine kahvaltımızı yapıp koyulduk yola. Çok da uzun olmayan bir yolculuk sonrasında Orhanlı'daki Kızkumu'na vardık.
Kızkumu doğal bir oluşum. Efsaneye göre binlerce yıl önce düşmanlardan kaçan bir prenses kaçtıkça eteğinden dökülen taşlarla, mucizevi bir şekilde oluşmuş bu yol. Ancak hava karanlık olduğundan prenses yolunu kaybetmiş ve taşlar da bitince, karaya az bir mesafe kalsa da boğularak yaşamını yitirmiş.
Suyun üzerinde yürüyormuş hissi oldukça güzel. Manzara, karşıdaki yeşil dağ, püfür püfür esen rüzgar, serin su, her şey harika. Ancak ayaklarınızda terliğiniz veya ayakkabınız olduğu sürece :) Orada çıplak ayakla yürüyemezsiniz çünkü taşlar çok sert (taştan başka ne beklenebilir değil mi? ), küçük ve keskin kenarlı. Yani can yakıyor. Aklınızda bulunsun :) Ben de araştırmalarım sırasında bir blogda görmüş, ona göre hazırlıklı gitmiştim gördüğünüz gibi.
Onlarla ne yapacağımı bilmesem de, taş ve kabuk toplama isteğime engel olamıyorum :)Burası da geldiğimiz yolun üzerindeki bir işletme. Restoran ve konaklama da mevcut sanırım. Girmedik ama güzel bir yere benziyordu.
Burada fotoğraf çeke çeke, eğlene eğlene yürüdükten sonra artık dönmek konusunda hemfikir olduk ve şivesi çok hoş bir abiye yolumuzu sorduktan sonra Turgut Köyü'ne doğru yola çıktık. Kızkumu'ndan sonra geri dönmeden dümdüz yola devam edince az önce karşınızda olan dağa çıkıyorsunuz ve devam ediyorsunuz. Buradaki manzara da harika. Karşınızda Kızkumu. Tabi fotoğrafı durmadan çektiğimiz için pek kaliteli değil ama manzara aşağıdaki şekilde :) Prensesin eteğindeki taşlar buraya kadar yetmiş, mucize yarım kalmış..
Turgut Şelale'sine, köye hiç uğramadan da gidebilirsiniz. Direkt şelaleleri gösteren bir tabela var ve buradan devam ederseniz yukarıda, parkurun başladığı kısma kadar aracınızla gelebiliyorsunuz. Bizim gibi köye girerek devam ederseniz parkurun başlangıcına çıkmak için biraz bahçelerin, bir iki evin arasından yürümeniz gerekecek.
Gelir gelmez etrafta uçuşan, renk renk yusufçuklar karşılıyor sizi. Sadece yusufçuklar da değil, ördekler, tavuklar, derede yenmek için hapsedilmiş alabalıklar :)
Yolda yine ördeklerle karşılaşıyoruz. Hafif kıpırdanıp tehdit ediyorlar rahatsız etmeyin bizi diye :) Biz de zaten kenardan kenardan devam ediyoruz yürümeye. Etraf yemyeşil. Harika bir doğa.
Hani nerede şelale, çok güzel felan diye diye yürüyoruz. Derenin sağında ve solunda ahşap yürüyüş yolu kurulu. Rahatça devam ediyoruz yürümeye. Başlangıçta birkaç tane dere kenarı restoran var. Sezon olmadığı için kimsecikler yoktu. Bizden başka zaten iki çift vardı etrafta dolaşan. Sezonda burası çok kalabalık oluyormuş, internetten baktığım fotoğraflara göre.
Yukarı doğru çıktıkça turkuaz havuzlar büyüyor, derinleşiyor. Suyun rengi mest etmeye yetiyor zaten.
Ve sonunda, birkaç küçük şelaleden sonra 4 metre yüksekliğindeki şelaleye varıyoruz. İstenirse buranın buz gibi suyunda yüzülebiliyor da. Serinlemek için de güzel bir alan yani. Kütüklerle çok hoş patika yapılmış. Onlara çıkıp şelalenin güzelliğine bakıyoruz.
Buraya jeep safari de yapılıyormuş. Yolda görmüştük biz de jeepleri. İstenirse daha da tepede Bybassos Krallığı'ndan kalma Turgut Kalesi'ni de gezebilirsiniz. Biz şelaleden sonra ilerlemek istediğimizde yol çamur olduğu için geri döndük. Tabi bilmiyorduk da orada bir kale olduğunu :) Bilseydim devam ederdim :)) Dönüş yolunda da güzel fotoğraflar çekmeye devam ediyoruz.
Bu sarmaşığın görüntüsü çok hoşuma gitti. Duvara resmedilmiş bir ağaç gibi..
Her yerde uçuşan yusufçukları ve kelebekleri de uçarken ve kanatları açıkken fotoğraflayacağım diye epey uğraştım. Olmadı videolar çektim :) Bu mavi kanatlı biraz nazlı çıktı. Dakikalarca uğraştırdı beni :)
İşte böyle.. Bu gün, Turgut Şelalesi ve Kızkumu ile sınırlı kalmadı. Hızımızı alamadık, buraya kadar gelmişken Datça'yı da görelim dedik. Orası bitti, dönüşte Bördübet ve Amazon yazan tabelaları da takip ettik. Bördübet ve Amazon ayrı ayrı tatil köyleri anladığımız kadarıyla. Merakımıza yenilip uçurumlu yollardan geçtik ve gittik ama pek değmedi gitmemize. Ne olup bittiğini anlayamadan, yola öyle ne olduğunu açıklamadan sadece Bördübet, Amazon diye tabela koymalarına söylene söylene dönmeyi tercih ettik. Çünkü yol gerçekten tehlikeli ve bozuktu. Karadeniz'den rol çalan bir Akdeniz vardı solumuzda. Tırstık :)
Datça ve diğer yerler de artık daha sonra. Öyle çok yere gitmişiz ki azıcık günde ve öyle çok fotoğraf çekmişiz ki yayınla yayınla bitmiyor. Neyse artık son iki post ile bitiririm herhalde :)
Oralara aracıyla yolu düşecekler, araba kiralayıp dolaşacaklar; üşenmeyin, bol bol gezin. Bu güzellikleri kaçırmayın ;)
Çok güzelmiş gerçekten bayıldım resimlere..Ülkemizin her yeri cennet adeta..Paylaşım için çok teşekkürler,sevgiler..
YanıtlaSilÇok güzel yerler var. Fırsat yaratıp görmek lazım. Sevgiler.
SilTam bir cennet burası fotoğraflara hayran oldum. Paylaşım için teşekkürler.
YanıtlaSilTeşekkürler uğradığınız için, sevgiler.
SilDoyamadım fotograflara defalarca baktım. Deniz tarafı ayrı, yeşillikler ayrı güzel. Çok çok iyi yerleri gezmişsiniz. İyi tatiller olsun.
YanıtlaSilTeşekkür ederim. Siz buraları bilirsiniz. Çok güzel yerler gerçekten. Hayran olduk biz de.
Silİyi haftalar.
iyi bir site.
YanıtlaSil