Aslında oralara hep doğal alan, doğa yürüyüşü yapılacak parkurları olan bir yer gibi bakmıştım. Kafamda öyle canlanmıştı hep. Bir dere akacaktı ve biz kenarından seke seke yürüyecektik felan.
Eminim vardır öyle yerleri de, içerilere girseydik görürdük belki ama nerede ne vardır bilemediğimizden bilindik yerlerde dolanmayı tercih ettik.
İlk önce Sapanca'ya gittik. Çarşıda durup alışveriş yaptık. Biraz dolandık göl kenarına doğru. Taş, kuş tüyü ve minik odunlar topladım. Sonra Maşukiye diye çıktık yola ama yolda dere üstü bir köprüden geçerken derenin fotoğrafını çekmek için durduk. Bir sürü fotoğraf çektim. Bir de baktık derenin diğer tarafında piknik alanı var. Kocaman bir yer. Biraz orada mola verdik, salıncağa bindik, oturduk keyif yaptık.
Piknik alanının adını hatırlamıyorum ama tuvaletleri çok temiz bir yerdi. İçerisinde paintball alanı ve çocuklar için trambolin alanı da vardı. Yazın eminim orası dolup taşıyordur. Oranın keyfini güzelce çıkardıktan sonra yola çıktık tekrar. Kartepe tabelalarını takip ederek 5-10 dklık yolculuk sonrasında Alabalık Vadisi'ndeydik. Oraya neden Alabalık Vadisi dendiğini de anlamış olduk. Dere boyu
size bir yer bırakmadan onlarca işletme kurulmuş. Tamam rahatça girip çıkıp etrafta fotoğraf çekebiliyorsunuz ama tek başınıza bir yere girmeden keyfini çıkaramazsınız. Tamamen alabalık tesislerine ve otellere ayrılmış o dere. Bu yüzden Alabalık Vadisi beni biraz üzdü. Açıkçası tam anlamıyla ne hissettiğimi bilemiyorum. Bu işletmeler olmasaydı belki de hiç haberimiz olmayacak, gelip göremeyecektik bile buraları diye de düşünüyorum bir yandan. O yüzden ne iyi ne de kötü diyemiyorum ama, her zaman doğal, el değmemiş yerler olarak kalmasından yanayım.
Dere kenarında, belki unutulmuş, belki de henüz birileri tarafından çevrilmemiş küçük bir alan bulup birkaç fotoğraf çekiyoruz. Kenardaki küçük mağara da ayrı bir görsel güzellik sunuyor.
Artık bir yerde oturalım birer çay içelim diye düşünerek hemen bu alanın dibindeki cafe/restaurant tarzı bir yere girdik. Ama girmemizle çıkmamız bir oldu çünkü ilginç bir işletme tarzları vardı. Biraz kaba ve kötü bularak çıktık oradan. Hemen altındaki Yazıcılar Otel/ Restaurant'a girdik. Oldukça kibar çalışanları sayesinde keyifli ve güzel birkaç saat geçirdik orada. Bol bol fotoğraf çektik, sohbet ettik.
Dere kenarında karayemiş olduğunu düşündüğüm ağaçlar vardı. Tek meyveler de bunlardı :)
Bir büyük çaydanlığı iç iç bitiremedik :)
Bu merdivenlere bayıldım. Doğayla bütünleşmiş ahşap bir merdiven.. Görüntüsü harikaydı.
İşte bu merdivenlerden yukarısı yarına kalsın. Alabalık Vadisi bitki örtüsü diyelim konuya da :)
Ha bu arada, yağmur yağmadı :) Sadece birkaç damla hissettik arada bir.
Görüşmek üzere..