31 Ekim 2014 Cuma

Dolmalık Fıstık, Yeşillik, Tereyağı ve Makarna

Makarnayı severim. Makarnayı çeşitlemeyi de severim. Domatesli, tavuklu, pestolu, kıymalı, ıspanaklı, fırında, yeşil soslu, peynirli, yoğurtlu, sade.. Bir çok çeşidini denedim.
Tereyağı ve fıstık bir olunca nefis bir lezzet çıkar ortaya. Hele fıstıklar güzelce kavrulduysa.. Neden makarnaya eklenmesin ki bu ikisi? Bence nefis oldu. Bir de fesleğen ve maydanoz eklenirse... Deneyin derim. Makarnayı bu haliyle yemek de çok keyifli..
Tereyağlı Otlu Penne
Malzemeler
Makarna
Tereyağı
Maydanoz
Fesleğen
Dolmalık fıstık
Tuz
İstenirse parmesan peyniri
Yapılışı:
Makarna tuzlu suda haşlanır. Bir avuç taze maydanoz ve fesleğen yıkanıp, ince ince doğranır.
Tereyağı tencerede eritilir. Fıstıklar eklenip kavrulur. Yeşillikler de ilave edilip karıştırılır. Çok bekletmeden üzerlerine makarna eklenir ve güzelce karıştırılır.
İsteğe göre çok az parmesan peyniri ile servis edilebilir.

Afiyet olsun ;)

Malzemeleri ölçülü vermiyorum. Ölçüler sizin ihtiyacınız olan miktar kalmış. Yarım paket makarna için 2 yemek kaşığı tereyağı baz alınabilir.

Görüşmek üzere..

29 Ekim 2014 Çarşamba

DIY: Dergiden kesilmiş kağıtlarla siluet yapımı

Çoooook uzun zamandır aklımda olan bir projeyi geçenlerde gerçekleştirdim. Dergilerden kesilen kağıt parçalarıyla yapılan süsler hep çok hoşuma gitmişti. Bir gün Pinterest'te şu fotoğrafı gördüm ve aklımın, başka her şeyi onunla bağdaştırabileceğim, güzel bir köşesine kaydettim. Tabii Pinterest'teki panoma da. Zira bu görüntüyü düşünerek lazım olan diğer malzemeleri de buldum. Aklımda hep bir mukavva üzerine yaparım diyordum, ama bir gün daha önceden ben bununla bir şey yaparım diyerek bir kenara kaldırdığım ince parşömen kağıdıyla karşılaştım. Tabi hemen aklımdaki fikir iyice oturdu. PArşömen iyi olacaktı çünkü duvarda delikler açacak gücüm, imkanım ve zamanım yoktu. Ben desenli bantları kullanarak süsleyecektim duvarımı. Evde İkea dergisi de vardı. Oradaki desenleri kesip kullanacaktım. İşte böylece başladım projeme.
Önce hangi şekli yapmak istediğime karar vermek için siluetlere epeyce bakındım. Aslında bu kutup ayısı silueti çok hoşuma gitmişti ama Afrika hayvanlarını kullanmak istedim. Aslan, zürafa veya gergedan silueti de çok güzel olabilirdi. Ama saatlerce bakındıktan sonra boğa kafasında karar kıldım.
Boğa kafasını kağıda dökmek büyük çizimler yapamadığım için zorlayacaktı beni. O yüzden biraz uzun yolu seçtim. Birkaç farklı büyüklükte çizimler yaparak büyüttüm şekli ve kartona kopyaladım.
Kartonu çizgilerin kenarından kestim (aslında direkt ince kağıda da çizebilirsiniz şekli, ben işi uzattığımı sonradan farkettim) ve ince kağıdın üzerine koyarak tekrar çizdim.
Aslında baştaki amacım direkt bu kartonun üzerine yapıştırmaktı kağıt parçalarını. Ama parşömen kağıdında ağırlık olsun istemedim ve daha ince bir kağıda geçirdim. Çerçeve içerisinde duvara asmak için veya mukavva üzerine yapıştırmaya yapılıyorsa şekli bir defa uygun büyüklükte çizmek yeterli olacaktır.
Dergiyi önüme alıp bütün işime yarayacak, güzel desenli kısımları kestim. Sonra bu kısımlardan br de şeritler kestim. Stick yapıştırıcı kullanarak bu desenli parçaları yanyana yapıştırdım. Parçaları dışarı taşırdım, daha sonra kesip düzeltecektim. İşi o kadar uzattıktan sonra bir de şekle göre kağıt kesip yapıştıramam diye düşündüm :))

Son olarak şekli kestim ve buruşturup açtığım parşömen kağıdına yapıştırdım.
Desenli bantlarımla duvardaki yerini aldı çalışmam.
Bütün duvarım bu çalışmayı bekliyormuş gibi birden doluverdi. Çizimlerim, sevdiğim çocukluk fotoğraflarım gibi birkaç şey daha asarak canlılık kattım.

Bahsettiğim gibi benim yöntemim biraz uzun oldu. Ama denemek isteyenler daha kısa yoldan yapabilirler böyle bir süsü. Umarım beğenmişsinizdir.

Görüşmek üzere..
Sevgiler.

Cumhuriyet Bayramı

    Fotoğraf internetten alıntıdır.

Cumhuriyetimizin 91. yılı kutlu olsun. Nicelerine erişmek dileğiyle..

22 Ekim 2014 Çarşamba

Haydi kapın torbalarınızı mantara gidiyoruz!

Ben İstanbul ağzıyla böyle dedim de, bizce aslı şöyle;
 "Gaaayz gadinge! Çıkınını al da gel, mantara gidiyoz!"
Kurban bayramındaki köy ziyaretimizde, biz kardeşlerin tek beklentisi mantar toplamaya gitmekti. Zira hepimiz onun hayaliyle gelmiştik köye. İkinci gün işler güçler bitince, herkesin "ohooo çok geç kaldınız siz, toplamışlardır hep mantarları" dediği bir saatte, "olsun, bahtımızda ne varsa, amaç eğlenmek" diyerek, babamın bizi tüm caydırma çalışmalarının ardından hadi gidiyoruz demesiyle başladı gezimiz. Doluştuk çoluk çocuk babamın minibüsüne :)
Mantar toplamak uzun, sabır gerektiren bir iştir. Yazım da uzun ve bol fotoğraflı olacak. Bakalım kaç kişi mantar toplayabilecek..

Yol üzerindeki bir kulübe..
Bizim civarın en büyük köylerinden, Sekiler Köyü'nün yoldan görünüşü.. Çok eskiden, sanırım 30 küsur yıl önce evlerden birinde çıkan yangınla köyün büyük çoğunluğu yanmış. Devlet yardım etmiş ve insanlar yeni evler yapmışlar.. Biraz daha gelişmiştir diğer köylere oranla.
Babam bizi Habib'in Yaylası dedikleri yere götürmeye karar verdi. Duyduklarına göre orda mantar çok oluyormuş. Habib Dayı dedikleri kişiyi ilkbaharda sanırım, ayı yakalamış. Babam geldiğimiz gün anlatmıştı. Ayı onu öldürmemiş ama epey hırpalamış, kaburgaları kırılmış. Uzun süre hastanede kalmış. Bu hikayeyi anlatış şeklinden (dalga geçmiyor ama atmış tutmuş diyince) biraz gülesim gelmişti benim ama çok korkutucu bir olay olsa gerek. Ucunda ölüm var.
Yolda biraz ilerledikten sonra yavaş yavaş kenarda köşede durmuş arabalar görüyoruz. Babam, buraları toplamışlar, bak herkes mantara çıkmış diyor. Biraz ilerleyince artık denemeye, şöyle bir bakınmaya karar veriyoruz. Önce babam hepimizi etrafına topluyor, size brifing vereceğim diyerek. Toplamamız gereken mantarları (kendisi de çok iyi bilmediği için bize sadece 2 çeşidi, kanlıca ve koç mantarlarını) gösteriyor. Bunların dışındakileri almayın diye tembihliyor bizi. Nerelerde bulunacağını ve çok aşağılara inmememizi söylüyor. Artık yerlere bakına bakına yürümeye başlıyoruz. "Aaa mor çiğdemler de çıkmış" diyerek birbirimize göstermeye başlıyoruz.
Bitki örtüsü öyle güzel ki, her yerde çeşit çeşit mantar var. Beyazlar, turuncular, sarılar, yeşiller, kozalaklarla, çam iğneleriyle, sonbahar yapraklarıyla karışmış. Her yer rengarenkti.
Minik minik bu mantarlar epeyce yayılmıştı etrafa ve öyle sevimlilerdi ki..
Ben yenilebilir mantarların görüntüsüne pek aşina olmadığım için orda burda bir sürü zehirli olduğunu düşündüğümüz mantarları fotoğraflamakla meşguldüm epeyce. Artık ilerledikçe bizimkilerden "aa koç buldum, burada bir sürü var gelin" gibi sesler yükselmeye başlamıştı. Ben heyecanla her birine koşup buldukları mantarları inceliyor ve fotoğraflıyordum.
Şuranın güzelliğine bakar mısınız? Tüy gibi incecik ve yumuşacık görünmüyor mu bu yeşil örtü?
Bu mantarları abim bulmuştu. Pürçek mantarı dediğimiz yenebilen bir tür.
Ve sepetim yavaştan dolmaya başlıyor, bunlar bizimkilerin bağışları :)) Yani ben henüz bulamadım hiç :( Koç, kanlıca ve pürçek mantarları var şimdilik.. Koç mantarının da çeşitleri varmış. Her bulduğumuzu toplayıp babama götürünce anladık. Bakıp hepsini atmıştı  :) Bunlar sütlü koç diye. Dokunduğunuz yerlerden beyaz sütü çıkıyorsa sütlü koçtur. Biz yenir mi yenmez mi bilemedik attık onları. Bir de biberli koç var ki onu yerken anlıyorsunuz :D Acımsı bir tadı oluyor. Ama zararı yok. Bize birşey olmadı yani :))))
Minik beyaz mantarları gördünüz mü? Çok küçük ve sevimlilerdi :)
Ve artık ben de ilk mantarımı buluyorum. Hem de kocaman üç tane koç mantarı :)
Artık buradan da gideceğiz. Babam topluyor hepimizi. Ablamlar aşağılara inmişler iyice. Elinde kocaman çok farklı bir mantarla geliyor. Şaşırtıcı ama yenebiliyormuş. Geyik mantarı. Gerçekten geyik boynuzu gibi duruyor.
Bu da başka bir geyik mantarı. Şapkanın üst kısmı kabuk gibi, altı da bu şekilde saçaklı. Et kısmı ise beyaz.
Yolda biraz ilerledikten sonra başka bir yerde duruyoruz, yine kısa süre için. Bu sefer de aşağıya, yolun sol tarafına inelim diyoruz. Burası sağ tarafından daha dik. Dikkatlice aşağılara doğru iniyoruz. Babam bulmuş bile birşeyler :)
İşte bir koç daha saklanıyor. Artık gözlerim alıştı topraktaki görüntülerine.
 Ve ilk kanlıca mantarım :) bundan sonra da gerisi geliyor.
Burada daha kısa kalıyoruz ve son durağımıza doğru ilerliyoruz.
Arabadan inip şöyle bir etrafa bakındığımda, bir çalılık kümesinin içinde onlarca kanlıca mantarı buluyorum.
 Babam da yanımdaki çalılıklara bakıyor :)
Bu beyazın adı puf mantarıymış. Değişikti.
Biraz daha aşağılara iniyorum. Bizimkilere sesleniyorum ama ses yok.
Bu fotoğrafları çekiyorum. Biraz oyalanıyorum..
Bu yoldan sapıyorum :) Bir mantara rastlıyorum ama korkuyorum da. Bizimkilere sesleniyorum tekrar. Yukarıdan çok uzaklaşmadım, babam yukarıda ama aşağıya bizimkilerin yanına inmek istiyorum. Tam gördüğüm mantarın fotoğrafını çekecekken ilerden bir hışırtı duyuyorum ve kısa da sürmüyor. Bizimkilere yeni seslendim ve ses çıkmadı, onlar da değil. Bütün bunları birkaç saniyede düşünüyorum. Ve kalbim öyle hızlı çarpmaya başlıyor ki koşa koşa yukarı doğru kaçmaya başlıyorum. Arkama hiç bakmıyorum bile :)) Habib Dayı'nın karşılaştığı ayıyı düşünüyorum :)
 Nereden geldi o ses bilmiyorum, belki tavşan felandı ama beni öyle çok korkuttu ki tekrar aşağı inmedim. Yukarıda babamla takıldım :))
Bizimkilerin bulduğu mantarlardan biri, Tavuk Ayağı deniyormuş bu mantara. Yeniyor diye biliniyor.
Artık herkes geldi ama açız tabi. Kaç saattir mantar topluyoruz. Yorulduk da. Annemin gelirken son anda kaptığı yaprak sarması dolu tencereyi açıyoruz. Eniştemin yaktığı ateşe de birkaç mantar atıyoruz. Yanımızda bol tuzumuz ve ekmeğimiz de var. Açık havada közde mantar ziyafeti yapıyoruz.
 Artık gitme zamanı. Gitmeden bir avuç kuşburnu topluyorum.

Artık yorulduk.. Dinlenme zamanı :)
Buraya kadar bana eşlik eden herkese teşekkürler.
Bu arada "gadinge" bizim oraların dilinde yenge demektir. "Kııız yenge" diye seslenmek de "gaaayz gadinge" olmuştur :)
Yeni bir yazıda görüşmek üzere..
Sevgiler.
Tasarım:Sawako Kuronuma